BLacK White Uzman Moderatör
Mesaj Sayısı : 3730 Rep Gücü : 12491 Rep puanı : 27 Kayıt tarihi : 30/06/08 Yaş : 28 Nerden : SssSammSssSuN
Dikkat : Küçük OsmanCık .d
Güç Sistemi Başarı Puanı: (3150/10000) AktifLik: (3200/10000) GüçLüLük: (3175/10000)
| Konu: Keşkeler Hayatımızı Çalıyor Salı Kas. 10, 2009 8:02 pm | |
| Pek çoğumuz kaybettikten sonra anlarız geçmiş zamanlarda saklanan değerleri. Hiç bitmeyecek gibi düşünürüz bu ömür.Hiç sönmeyecekmiş gibi gelir gökyüzündeki yıldızlar. Hiç değişmeyecektir sanki sabahlara şaka gibi yanaşan güneşin rengi... Oysa hepsinin, her şeyin, hepimizin bir zamanı vardır bu dünyada... Her şeyin ve hepimizin bir sonu mutlaka... Değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır çünkü. Bu değişim her zaman beklendiği kadar sakin ve anlaşılır bir biçimde gelmeyebilir. Ölümse eğer; hiç kimse için zamanında bir çağrı sayılmaz. Gitmek, gelmekten daha zordur çünkü. Bitirmek, başlamaktan daha zorlu ve trajik bir duraktır herkes için... Ayrılmak, bütün haklı ve iflah olmaz gerekçelerine karşın; başlamaktan daha insafsız ve hüzün sağanağıdır, kaçıramayız kendimizi.
Ayrılık ve ölüm keşkeye sığmaz
Keşkelerle yaşayanlar; unutamayacakları pişmanlıkların izlerini taşırlar tenlerinde ve yüreklerinde. Sonu görmek,amansız ve insafsız sonu görmek, zor katlanılabilecek bir gerçeklik kurgusu olarak taşınır hep yedeklerimizde. Her şeyin ve herkesin zorunlu bir dğişim içinde olması bilinci de hafifletemez hiçbir gidişi ve zorunlu göçü... Anılar ve anılanlar kalır geriye. Anılar ve anılanlar hepimizden daha uzun ömürlüdürler zaman denilen gerçeklik ilişkisinde. Yazılı ya da görsel... İşitsel ya da duygusal... Ruhsal ve bilişsel olarak; anılar ve anılanlar daha uzun ömürlüdürler hepimizden. Her şeye ve herkese rağmen, anılar hiç pişmanlık duymaz ve hiç özür dilemezler. Anılar ve anılanlar kendi zaman dilimleri içindeki gerçeklik ilişkisinden okunacakları ve tarif edilecekleri için,sonraki zaman dilimlerindeki itiraz, pişmanlık ve hesaplaşma süreçleri, yaşanmışlık bilgisini değiştiremeyecektir. Keşkelerin, hiçbir keşkeyle açıklanan gerekçelerinin hükmü yoktur anılar ve anılanlar tarihinde. Onlar yaşanmıştır ve değiştirilmesi mümkün olmayan gerçeklik kurgusu içindeki yerlerini almışlardır, ömürleri aşan ve zaman denen yolculuğun gövdesinde yeniden tanımlarak...
Keşkeler, ıskalanmış hayatların çaresizliğini anlatırlar ama, kıymetsiz yazıklanmaların ötesine asla geçemezler. Aşkını ve sevgisini yaşayamamış her ölümlü için koca bir kazıktır keşkeler. Ormana bakarken ağaçları gözden kaçıran hafiflikler, keşkelerin en yakın takipçileridirler. Güne ve güncele teslim olan bütün zafiyetler toplamı da, sonuçta keşkelere akraba düşerler. İktidarlar, mazlumların omuzları üstünde arsızca yaşarken, kendi cellatlarını da "keşkeli" pişmanlıklarında büyütürler... Yitirilenlerin külleri, gül yapraklarına sarılı, sarı ve sancılı bir günce olarak kalacaklardır belki. Keşkelerle geçer pek çoklarının ömürleri. Ne ki, tekrarlardan kaçınmadan sürdürdükleri yetersizlikler, bir başka duyarlılıkta bileyecektir, kör ve küflü hançerini.
Bu yüzden parçalamalıyız; içimizdeki köhne, karanlık, korkak ve kolaycı yüzümüzü hiç çekinmeden. Güce ve ihtişama boyun eğen, soysuz ve zayıf yanlarımızı yakmalıyız itaatsizlik ateşinde. Sıradanlaştırmaya, her türden toptancılığa hayır diyerek, yalnız kalmak pahasına, gecenin rengini merdiven sayarak, yıldızları toplamak isteğinden vazgeçmemeliyiz. Dokunuşları, sevişmeleri, ve paylaşımları kilitlediğimiz küflü sandıkları parçalamalıyız yüreklice. Kazanmak, sadece kazanmak için düştüğümüz cadı kazanlarından, serin su sesleriyle firarlar çoğaltmalıyız çılgınca, başka sulara. Her türlü haksızlığa karşı çıkmalı ve ertelemeden, hemen, şimdi demeliyiz kendimiz için... Sevmesini bilerek kucaklamalıyız dostluklara yatırılmış tütsülü gövdeleri. Önür boyu sürgüne göndermeliyiz keşkelerle kurulan cümleleri.
Öleceksek başka türlü ölmeliyiz
Ölüm de bize ait, dönüşsüz ve tümden bir ayrılık hali. Ölmeyecekmiş gibi yaşamanın dar duvarlarında kalmayı tercih edenler, renksiz ve bencil mezar taşlarını çoğaltabilirler sadece. Yaşarken, birlikte yaşarken bu yalnız dünyayı; kendimizi başka hayatlarda ve duruşlarda çoğaltabilmeliyiz. Anılaşmadan, bir karşılığı olamalı tercihlerimizin. Solgun ve silik bir fotoğrafa dönüşmeden ayaklanmalıyız, aşkların aykırı ateşinde. Öleceksek, bir başka türlü ölmeliyiz vaktimiz gelmişse de...
Ama yaşarken, en çok yaşarken fark edebilmeliyiz birbirimizi. Yaşarken şımartmalıyız; bir uçurtmanın kuyruğunda, ipinde, rüzgarında, kopuşunda sevdiklerimizi. Ertelemeden dokunmalıyız, çekinmeden kucaklamalıyız, utanmadan öpmeliyiz sevdiklerimizi ölmeden... Ama ölmeden... Onlar ölmeden...
Ayrılmadan önce söylemeliyiz şehvet ve şefkatle harmanlanmış esrikliğimizi. Ayrılmadan önce göstermeliyiz sevgiyle sıvanmış soylu duruşların çoğaltan yüzünü. Ayrılmadan önce gerçekleştirmeliyiz kendimiz için gerekli olan ihtilalimizi. Ayrılmadan önce kurtulmalıyız sefil bencilliklerin gizlendiği kırık testilerden. Ayrılmadan önce çıkmalıyız kendimize aşık olduğumuz yalancı ve budala dehlizlerden. Ayrılmadan önce kavramalıyız aşkın ve gövdenin mülk edinilemeyeceğini. Ayrılmadan önce öğrenmeliyiz sevmeyi. Ayrılmadan önce bilmeliyiz sevmeyi...
Ayrılmadan ve ölmeden önce fark etmeliyiz sevdiklerimizi. Yoksa anılar ve anılanlar, bu geç kalmışlık ve ertelenmişlik için hep yenik sayacak bizi... Yenik sayacak bizi... Hiç bir ayrılık ve ölüm, keşkelerle değişmeyecek ve geri gelmeyecek keşkelerle hiç bir sevdiğimiz... Gelmeyecek sevdiklerimiz geri...
Gelemeyecekler... Bilinmeli | |
|