"Otuz Yıllık Hasret
Zorunlu sürgünün ne demek olduğunu en çok Atilla Keskin'in gözlerinde görmüştüm... O susuzluğu... O derin hasreti...
Yıllar önce gittiğim Almanya'da bana "Sen İstanbul kokuyorsun," diyerek sarılmıştı... Tıpkı Deniz'e, Yusuf'a, Hüseyin'e sarılır gibi...
5 Mayıs 1971'i, 6 Mayıs'a bağlayan uğursuz bir gecede uğurlamıştı arkadaşlarını son yolculuklarına, darağacına... O gece sadece Deniz, Yusuf ve Hüseyin asılmıyordu; bu ülkenin masumiyeti asılıyordu... Hüseyin İnan'ın darağacına giderken ondan son dileği, eğer bir oğlun olursa adını İnan koy, olmuştu... Dediğini yaptı arkadaşının... İlk çocuğunun adını Dede İnan koydu... Dede İnan arkadaşlarından ona kalan umut ve inanç dolu bir hatıraydı... Ama ne acı ki yine bir Mayıs ayında yitirdi biricik oğlu Dede İnan'ı...
Artık Mayıs ayı ülkesi olmuştu onun... Başkaldırısı, yenilgisi, o derin hüznü, öfkesi ve büyük bir dönüş özlemi olmuştu...
25 yıl sonra Atilla Keskin vatandaşlıktan çıkartıldığı ülkesine, Türkiye'ye döndü... Onu Yeşilköy Havalimanı'nda karşılayan arasında ben de vardım... Gözlerinde özlemin o yakıcı ışığını görünce bir ke daha anladım; hem kim çıkartabilirdi ki vatandaşlıktan bu derin ülke özlemini, koşulsuz dostluğu ve sevgi dolu inancı, O, Deniz'lerden geride kalan masumiyetimizdi... O zaman anladım; kim çıkartabilirdi ki bu kanayan masumiyeti vatandaşlıktan...
Kitabın Adı: Otuz Yıllık Hasret
Yazar : Atilla Keskin
Yayınevi : Gendaş Kültür
----------
ACILARA YENİLMEYEN GÜLÜMSEYİŞLER
Atilla Keskin
THKO’nun kuruluş öncesi ve sonrasına ilişkin anılar. ’68’li dönem’de, Denizler, Hüseyinler, Yusuflar, Sinanlarla aynı ideali paylaşıp, yeryüzü biraz daha aydınlık olsun diye yüreğinde kıvılcımlarla yola çıktığında.
Atilla Keskin, Ortadoğu Teknik Üniversitesi son sınıf öğrencisiydi. Fedakarlık, inandığı yolda yürürken tehlikeyi hesap etmemek, ideal ve kader ortaklığı, o kuşağın en belirgin özellikleriydi. O günlerin önde yürüyenleri, ya öldürüldüler ya da hemen yanıbaşlarında bir arkadaş canında soludular ölümü.
Denizlerin idam hükümlerinin okunduğu salonda, haklarında idam hükmü verilen on sekiz gençten biri de Atilla Keskin’di. En delikanlı yıllarını darağacının gölgesinde, dört duvar arasında, ömrünün yirmi yılını sürgünde gurbet elde geçiren Atilla’nın anılarında kuşağının, kavga günlerinin, kavga arkadaşlarının, özellikle insani derinliğiyle iz bırakmış duyguları ışıldıyor. Gülümseyişlerinde acılar gizli, acılarında gülümseyişler. Sesi, yaşamın içinden gelen insanın sesi: eğilip bükülmemiş, sade, gerçek, içtenlikli... Ve zaten sivil tarih de ipuçlarını böylesi kaynaklardan toplamıyor mu?
[Nihat Behram]
Gendaş Kültür, 279 sf.
Dizi: Politika -13
Tür: Anı
-----------------
Dostluk
Yaklaşık iki senedir, gece gündüz sohbet ettiğim, yemekte, rüyalarımda, oturup kalkarken, çalışırken, hatta tuvaletteyken bile beni yalnız bırakmayan dostlarım vardı. Acıları paylaştık onlarla, sevinçleri, düşleri, ihaneti... Ayrılıklar her zaman kötüdür bilirim. Şimdi yapayalnız, yine kalabalıkların arasında tek başıma kalmış gibi bir duyguyla doluyum. Bu herhalde profesyonelce yazmayı beceremeyen, benim gibi acemi olan her yazarın başına gelen bir şeydir. Adım adım kendiniz bir dostluk kuruyorsunuz romanınızın kahramanlarıyla. Oturup dertleşiyorsunuz, onlar sizin, siz onların dertlerine ortak oluyorsunuz. Sonra... Sonra, bu dostluğu, bu roman burda biter, diye kendi kendinize bitiriyorsunuz."
Yazar : Atilla Keskin
Yayınevi : Gendaş Kültür