Herşey Gülümse(t)mek İçin...:))
Forumumuzdan Daha iyi yararLanabiLmek İçin üye oLmaLısınız =)
Herşey GuLumse(t)mek İçin.. :)
Herşey Gülümse(t)mek İçin...:))
Forumumuzdan Daha iyi yararLanabiLmek İçin üye oLmaLısınız =)
Herşey GuLumse(t)mek İçin.. :)
Herşey Gülümse(t)mek İçin...:))
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Herşey Gülümse(t)mek İçin...:))

****
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Fen BilimLeRi>Fizik>

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:14 pm

Fizik


Fizik (Yunanca φυσικός (physikos) doğal, φύσις (doğa) Doğa) enerji ve maddenin etkileşimini inceleyen bilim dalıdır. Enerjinin evreninin tarihindeki birincil rolü, her maddenin, özelliklerini açığa vurmak ve dönüşümlere katılmak için enerjiyle etkileşimde bulunması ve madde en temel bileşenlerine ayrışırken enerjinin en önemli öğe olması nedeniyle fizik, genellikle temel bilimlerin anası olarak bilinir. Madde ve madde bileşenlerini inceleyen, aynı zamanda bunların etkileşimlerini açıklamaya çalışan bir bilim dalıdır. Fizik genellikle cansız varlıklarla uğraşan, fakat çok zaman canlılarla ilgilenen bilimlere de yardımcı olan bir bilim kolu olarakta anılır. Fizik kelimesi yunanca Doğa anlamına gelen terimlerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yakın zamana kadar fiziğe Doğa felsefesi gözüyle bakılmıştır. Astronomi, Kimya, Biyoloji, Jeoloji, v.s. de birer doğa bilimi olmalarına rağmen, fiziğin en temel doğa bilimi ve aynı zamanda bu doğa bilimlerinin en önemli yardımcıları olduğu gerçektir. Diğer taraftan Tıp, Mühendislik, v.s. gibi uygulamalı bilimlerde çok kullanılan ve bazılarının temelini oluşturan Fizik, ilk bakışta hiç ilgisi olmadığı düşünülen arkeoloji, psikoloji, tarih...v.s. konularında da önemli bir yardımcıdır. Ancak konusu bakımından Fiziğe en yakın, hatta Fizikle içiçe olan bilim öncelikle kimyadır. O halde Fizik hemen hemen tüm bilimlerin gelişmesine yardımcı olmakta ve birçok konuda onlarla iş birliği yapmaktadır. Bu işbirliğinden şüphesiz fizikten yararlanmakta ve gelişmektedir. Fiziğin en yakın yardımcısı ise Matematiktir. Matematik bilimi kısaca Fiziğin dilidir. Temel doğa bilimi olan Fizik, evrenin sırlarını, madde yapısını ve bunların arasındaki etkileşimlerini açıklamaya çalışırken Fiziğin başılıca iki metodu vardır; bunlar gözlem ve deneydir. Doğa olaylarının çeşitli duyu organlarını etkilemeleri sonucuFizikte çeşitli kolların gelişmesi sağlanmıştır. Bu sebeble görme duyusunu uyandıran ışıkla beraber Fiziğin bir kolu olan optik gelişmiştir. Aynı şekilde işitme ile akustik, sıcak soğuk duygusu ile termodinamik...v.s. fizik konuları ortaya çıkmıştır.Bunların yanı sıra elektromagnetima gibi doğrudan duyu organlarını etkilemeyen kollarıda gelişmiştir. Fiziğin 19. yüzyılın sonuna kadar geçirdiği aşamalarda geçirdiği aşamalarda her ne kadar mekanik temel ise de, birbirinden bağımsız olarak incelenen Fizik konuları kalsik fizik altında toplanabilir. 20. yüzyılın başından itibaren klasik fizik kurallarından daha değişik, ancak çok daha mantıklı ve mükemmmel sonuçlar elde edilmiştir. Bu tür modellerle olayı açıklayan Fizik kolları ise Modern Fizik adı altında toplanmıştır. Fizik eğitimi bugünde gerçeğe çok yakın sonuçlar veren Klasik Fizikle başlamaktadır
Fizik değişimin incelenmesi demektir. Fiziğin çoğu alanı, durağan (statik) olanla değil, devinenle (dinamik olanla) ilgilenir. Fiziğin amacı evrendeki "gözlenebilir" niceliklerin (enerji, momentum, açısal momentum, spin vs.) "nasıl" değiştiğini anlamaktır. "Niye" değiştiğini sorgulamak çoğunlukla felsefenin metafizik dalı veya teoloji'nin işidir.
Fiziğin evinimi anlatmak için, temel fizik kuramlarının formulasyonunda kullandığı temel araçlar Diferansiyel denklemler ve İntegro-diferansiyal denklemler olarak sıralanabilir. Hatta çoğu temel fizik kuramı sadece diferensiyal denklemler kullanarak formule edilmiştir. (örn. Newton yasaları, Maxwell denklemleri, Einstein denklemleri, Kuantum Fiziği ya da Schrödinger denklemi, Dirac denklemi).
Fizik araştırmalarının türleri
Fizik araştırmaları genellikle
Kuramsal fizik
Deneysel fizik

olarak ikiye ayrılır. Bu iki alandaki araştırmalar ise
Temel
Uygulamalı

araştırmalar şeklinde ayrılır.
Kuramsal fizik, evrenin yasalarını deneysel fiziğin gözlemlerini kullanarak açıklamaya çalışır. Deneysel fizik, önerilen kuramlardan hangisinin doğru olduğuna karar vermek için tasarlanan deneyleri gerçekleştirir. Deneysel fizik sıklıkla, hiçbir kuramı olmayan yepyeni doğa olayları da keşfeder: Elektromanyetizma ve Radyoaktivite bu şekilde keşfedilmiştir. Fiziğin yeni alanları çoğunlukla deneylerde gözlenen çelişkili ya da açıklanamayan fenomenlere yanıt olarak geliştirilir. Fiziğin yeni alanları bazen, deneysel olarak doğrulanmadan önce, tamamiyle kuramsal olarak ortaya atılır (örneğin Görelilik kuramı ya da son zamanda önerilen yeni kuramlardan M-Kuramı gibi.)
kuantum mekaniğinin ve Temel araştırmalar, yasaların pratikteki anlaşılabilirliği üzerinde yoğunlaşırken, uygulamalı fizik, adının da belirttiği gibi, varolan bilgiyi karmaşık sistemleri çözümlemek üzere pratik hayatta, ekonomide ya da başka fizik araştırmalarında kullanmaya gayret eder. Hem temel araştırmaların hem de uygulamalı araştırmaların kuramsal ve deneysel yönleri bulunur. Örneğin uygulamalı fiziğin çok verimli bir alanı Katı hal fiziğidir. Bu alanda araştırmacılar, elektromanyetizmanın temel yasalarına dayanarak, katı cisimleri oluşturan atomların davranışlarını çözümlemeye çalışır.
Fizik araştırmalarındaki gelenek ve kültür kuramsal araştırmaları özelleşme/uzmanlaşma olarak kabul etmesi nedeniyle diğer bilimlerden ayrılır. Biyoloji ve Kimya'da da kuramsal araştırmacılar bulunmasına karşın en başarılı kuramsal araştırmacılar aynı zamanda deneysel araştırmacı olmuştur ve bu bilimlerde salt kuramsal araştırmacılara karşı (bazen aleni olarak) büyük ön yargılar bulunur.
Fizik araştırma alanları
Hızlandırıcılar fiziği,
Akustik,
Astrofizik,
Atom,
molekül ve optik fiziği,
Bilgisayar fiziği,
Katı hal fiziği (ya da Yoğun madde fiziği),
Kozmoloji, Sirogenik,
Sıvı hal fiziği,
Sıvıların dinamiği,
İstatistik fizik,Polimer fiziği,
Optik,
Malzeme fiziği,
Nükleer fizik,
Plazma fiziği,
Parçacık fiziği (ya da Yüksek enerji fiziği),
Araç dinamiği

İlgili alanlar
Astronomi
Biyofizik
Elektronik Mühendislik
Jeofizik Malzeme bilimi
Matematiksel fizik
Tıbbi fizik
Fiziksel kimya
Hesap fiziği

Ana kuramlar
Fizik kuramları
Klasik mekanik,
Termodinamik,
İstatiksel mekanik,
Elektromanyetik,
Özel görecelik,
Genel görecelik,
Kuantum mekaniği,
Kuantum alanı kuramı,
Standart model
Sıvıların dinamiği

şeklide sıralanabilir.

Önerilen kuramlar
Herşeyin kuramı,
Büyük birleştirici kuram,
M-kuramı,
Sarmal kuramı,
Döngüsel kuantum yer çekimi,
Proses fiziği
Birleşik alan kuramı

bazı önerilen kuramlar arasındadır.

Fizik kavramları
Madde
Antimadde
Temel parçacık
Bozon Fermiyon
Simetri
Hareket
Korunum yasası (fizik)
Kütle
Enerji
Momentum
Açısal momentum
Spin
Zaman
Uzay
Boyut
Uzayzaman
Uzunluk
Hız
Kuvvet
Tork
Dalga
Dalga fonksiyonu
Kuantum içiçeliği
Harmonik salınıcı
Manyetizma
Elektrik
Elektromanyetik ışın
Sıcaklık
Entropi
Fiziksel bilgi
Vakum enerjisi
Sıfır noktası enerjisi
Faz geçileri
Kritik fenomenler
Kendi kendini örgütleme
Ani simetri bozulması
Süper iletkenlik
Süper akışkanlık
Kuantum fazı geçişleri

Temel kuvvetler/alanlar
Kütleçekim kuvveti
Elektromanyetizma
Zayıf nükleer kuvvet
Güçlü nükleer kuvvet

Fizik yöntemleri
Bilimsel yöntem
Fiziksel nicelik
Ölçüm
Ölçüm aletleri
Birim çözümleme
İstatistik
Ölçeklendirme
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:14 pm

FİZİK TARİHİ


Bilimler içinde hemen de en eksiksiz olan dal fiziktir. Fizik, bir yandan, cisimlerin düşmesi, âşığın yayılması, titreşimler, sürtünmeler gibi, her gün tanığı olduğumuz çok sayıda doğal olayla ilgilenir; öte yandan, uygulama alanının çeşitliliği nedeniyle, günlük hayatımızın her zaman içindedir. Sözgelimi, fiziğin en önemli konularından biri olan elektrik olmasaydı, yaşama düzenimizin nasıl olacağını düşünebiliyor musunuz?

Dünyayı Açıklamak

Fizik bilimi, insanların doğada geçen olayları açıklama isteğinden doğdu ve İlkçağ Yunan filozoflarının bu konudaki çalışmalarıyla kuruldu. Bu filozoflar öncelikle, Dünya'nın oluşum ilkesini bulmağa çalışmışlardı. Aristoteles, su, hava, toprak ve ateşi değişik bileşimleri ve dönüşümleriyle, Evren'deki bütün bilinen maddeleri oluşturan dört temel öğe olarak kabul ediyordu. Leukippos ve Demokritos, "maddenin bölünmesi ve yok edilmesi mümkün olmayan sayısız küçük taneden, atomlardan meydana geldiğini sezinlemişlerdi.

Pithagoras ve öğrencileri akustik ile uğraşmışlar, yani ses olayının incelemelerini yapmışlar; Eukleides ise optik konusunda bir araştırma kitabı yazmıştı. Ayrıca, yansıma ve kırılma olaylarını fizik açısından inceleyen birçok filozof, ışığın nitelikleri hakkında ortaya sorular atmıştı. O çağda Yunanlılar mekanikte de hayli ileriydiler, nitekim Arkhimedes'in bu alandaki buluşları büyük yankılar yapmıştı.

Bu yüz ağartıcı başlangıçtan sonra, Rönesans'ın sonuna kadar fizikte hiç bir ilerleme görülmedi. Romalılar fizik bilimine hiç bir yenilik getirmediler ve Yunan bilimini aktarmakta önemli bir aracılık görevi yapmış olan Araplar hemen de sadece optik konusunda gelişmeler sağladılar. Avrupa'da, bilimsel gelişme, XIII. yy .a kadar tamamen durdu; Rönesans süresince de fizik, öteki bilim dallarının tersine, çok az ilerleme gösterdi. Bu dönemde anılmağa değer tek bilgin, birçok buluşu olan Leonardo da Vinci oldu.

Galilerden Newton'a

Fizik ancak XVII. yy .da gelişti. Galilei dinamik ve astronomi konularını inceledi ve deneyler yapmayı, deneylerden çıkan sonuçları saptamayı ve bunları kesin matematik yasalara bağlamayı öngören deneysel yöntemi kurdu. Hollandalı Huygens sarkacı inceledi ve sarkaçlı saatleri geliştirdi, İtalya'da Torricelli'nin ve Fransa'da Pascal'ın çalışmaları atmosfer basıncını meydana çıkardı. Gassendi ile Mersenne, ses hızım ölçmeyi denediler. Işık olayları da bol bol incelendi:

Hollanda'da Snellius ve Fransa'da Descartes birbirinden habersiz kırılma yasalarını açıkladılar; Newton beyaz ışığın bileşimini keşfetti; Römer ilk defa ışığın hızını saptadı. Bununla birlikte, ışık ışınlarının niteliği gene de anlaşılamadı: ışık Descartes ile Newton'un dediği gibi küçük tanelerden mi, yoksa Huygens'in dediği gibi dalgalardan mı oluşuyordu? Bu sorunun karşılığı daha sonra gelecekti. O sıralar ancak, optik araçlar (mikroskop, gök dürbünü, teleskop) bulunup geliştiriliyordu, tıpkı barometreler ve boşaltma tulumbaları gibi. Bu çağın en önemli olayı ise, Newton tarafından evrensel çekim gücünün (yerçekimi) bulunması olmuştur.

Deneysel Fizik

Fizik XVIII. yy.da gelişti ve son derece yaygınlık kazandı. Bilginler, «fizik odaları»nda, halk önünde basit, ama gösterişli deneyler yaptılar. Bu, elektrikte ilk önemli buluşların gerçekleştiği dönem oldu: yalıtkan ve iletken cisimler arasındaki ayırım, pozitif ve negatif elektriğin ortaya çıkartılması, Amerikalı Franklin'in paratoneri icadı bu döneme rastlar. Optikte, Fransız Bouguer ışık yoğunluğunu ölçmek için fotometreyi icat etti. Nihayet, hassas termometreler de bu sıralarda yapıldı.

Uzmanlık Dalları

XIX. yy.da fizikte, mekanik ve ısı olayları arasındaki ilişkileri inceleyen termodinamik; elektrik akımlarının magnetik özelliklerini ve uygulama alanlarını inceleyen elektromagnetizma gibi yeni dallar ortaya çıktı. Aynı zamanda, «evrensel» düşünürler de artık yerlerini uzmanlara bıraktılar. Optikte, girişim (iki noktasal kaynaktan çıkan ışık ışınlarının üst üste çakışmasıyla ortaya çıkan ardışık ve almaşık parlak ve karanlık şeritler) ve polarma (bazı maddelerin yansıttığı veya kırdığı ışığın özgülüklerindeki değişim) olaylarının keşfedilmesi, Fresnel'in savunduğu dalga kuramı'nın zaferini geçici olarak sağladı. Bu arada spektroskop! ve fotoğrafçılık gibi yeni teknikler ortaya çıktı; ve görünmeyen iki ışın bulundu: kızılaltı ve morötesi.

Elektrikte, Volta'nın pili icat etmesi (1800), elektrik akımının incelenmesine yol açtı. Elektriğin özgülüklerini açıklamak için Ohm, Pouillet, Faraday, Ampere, Örsted birtakım yasalar buldular, daha sonra Maxwell bunların sentezini gerçekleştirdi. Bu kuramsal sonuçlara, telgraf, telefon, akümülatörler, elektrik lambası, dinamo gibi birçok pratik uygulama eklendi.

1880'e doğru, bazıları, fiziğin artık hemen hemen tamamlandığını söylerken, radyoelektrik dalgalar, elektron, X ışınları ve radyoaktiflik gibi bir dizi yeni buluş, yüzyılın sonunu belirledi.

Sonsuz Küçük

Fizikçiler, gözlenen olayları daha iyi anlamak için, XX. yy. başlarında, geleneksel düşünceleri altüst eden kuramlar öne sürdüler. Alman Max Planck 1900'de kuvanta (enerji «tanecikleri») kuramı'nı ortaya attı; bu kurama göre, enerji ancak aralıklı, kesik kesik yayınlanabilirdi. 1905 yılında başka bir Alman, Albert Einstein, bağıllık (izafiyet) kuramını yayımladı.

Bu yeni kuramlar, maddenin yapısının incelenmesinde geniş ölçüde ilerleme olanağı sağladı. 1913'te Danimarkalı Niels Bohr, kuvanta kuramını atoma uygulamayı önerdi ve Alman Sommerfeld 1916'da bu kuramı, bağıllık aracılığıyla tamamladı. 1924'te, ışık için önceden varılmış bir sonucu genelleştiren Louis de Broglie, her madde taneciğinin bir dalga ile birlikte bulunduğu düşüncesine dayanan dalga mekaniği iddiasını öne sürdü. Alman Heisenberg, 1925'ten başlayarak, bir taneciğin hızının ve konumunun aynı anda kesin olarak bilinmesi olanaksızlığını gösteren kendi kuvanta mekaniği'ni geliştirdi.

Bütün bu çalışmaların sentezi, 1930 yılında İngiliz Dirac tarafından gerçekleştirildi: onun bağıllık, kuvanta ve dalga mekaniği konusundaki görüşleri, çok geçmeden pozitif elektronların bulunmasıyla doğrulanmış oldu.

O tarihten sonra, atom çekirdeğinin parçalanması başarıldı ve yapay radyoaktifliğin bulunması, atom bombasının ve atom pilinin yapımına yol açtı. Günümüzde, nükleer fizik ile ortaya çıkan taneciklerin çeşitliliği, atomun ne kadar zengin olduğunu gösterdi. Öte yandan, astrofizik dalı, yıldızları yöneten mekanizmayı öğrendikten sonra, bağıllık yasalarını uygulayarak Evren'in tarihini yazmağa girişti. Böylece, fizik bilimi, kendine yeni temeller bulduktan sonra, araştırmalarını, sonsuz küçükten sonsuz büyüğe doğru genişletme yoluna girdi.
Elektrik Öpücüğü

XVIII. yy.da sürekli kıvılcım çıkartan elektrostatik makinelerin icadıyla elektrik, bazı salonlarda moda oldu. Bu salonlarda, hayvanlara elektrik vermekle veya kıvılcım yardımıyla eşyayı tutuşturmakla eğleniliyor veya yalıtkan bir tabureye çıkmış iki deneycinin, dudakları arasından şimşek çaktırmaları seyrediliyordu: buna «elektrik öpücüğü» deniyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:15 pm

ARAŞTIRMALAR
DENEYSEL ARAŞTIRMALAR

Atom ve Molekül Fiziği



ATOM VE MOLEKÜL FİZİĞİ GRUBU:

Yapay olarak yaratılan veya doğal olarak mıknatıs özelliği gösteren birimler içeren maddelerin yapısal, dinamik ve manyetik özellikleri Elektron Spin Rezonans (ESR) spektrospisi kullanılarak incelenmektedir.

EPR VE DNP GRUBU:

Biyolojik yapıların ve model zarların yapısal değişimleri Elektron Paramagnetik Rezonans (EPR) spin etiketleme tekniği ile araştırılmakta, biyolojik ortamlarda kullanılacak sıvılar Dinamik Çekirdek Polarizasyonu tekniği ile incelenerek, alçak alan EPR bilgileri elde edilmektedir.

Atom ve Molekül Fiziği



ATOM VE MOLEKÜL FİZİĞİ GRUBU:

Yapay olarak yaratılan veya doğal olarak mıknatıs özelliği gösteren birimler içeren maddelerin yapısal, dinamik ve manyetik özellikleri Elektron Spin Rezonans (ESR) spektrospisi kullanılarak incelenmektedir.



EPR VE DNP GRUBU:

Biyolojik yapıların ve model zarların yapısal değişimleri Elektron Paramagnetik Rezonans (EPR) spin etiketleme tekniği ile araştırılmakta, biyolojik ortamlarda kullanılacak sıvılar Dinamik Çekirdek Polarizasyonu tekniği ile incelenerek, alçak alan EPR bilgileri elde edilmektedir.

Katı Hal Fiziği



AMORF YARIİLETKENLER GRUBU:

LCD ekranlardaki ince film transistör ağının ve bazı tür güneş pillerinin yapımında yaygın olarak kullanılan hidrojenlendirilmiş amorf silisyum ve alaşımları plazma biriktirme yöntemi ile film olarak üretilmekte, optik ve elektronik özellikleri incelenmektedir.



İKİ BOYUTLU SİSTEMLER VE UYGULAMALI AKUSTİK GRUBU:

Düşük-boyutlu yarıiletkenlerin elektronik transport özellikleri ve sıcak elektron güç kaybı mekanizmaları deneysel olarak araştırılmaktadır. İnsanlarda burun kavitesini ölçmek için geliştirilmiş akustik rinometre üzerine kuramsal ve deneysel çalışmalar yapılmaktadır.



İLERİ MALZEMELER GRUBU:

İçinde bulunduğumuz yüzyılın yeni teknolojilerine temel oluşturacak ve gezegenimizde kararlı olmayan atomik ve moleküler salkımların sentezlenmekte, bu malzemelerin elektronik ve optik özelliklerinin kullanıldığı teknolojik formlar geliştirilmektedir.



KRİSTALOGRAFİ GRUBU:

Kristal yapıda olan fakat yapısı bilinmeyen örneklerin atomik boyutlarda moleküler yapıları X-ışını kırınımı yöntemi ile saptanmaktadır. Ayrıca yağımsı, jelimsi örneklerle ve makromoleküler çözeltilerle ilgili yapı analizlerinin de yapılabileceği modern donanımlar da projelendirilmiştir.

MAGNETİK VE OPTİK İNCE FİLMLER GRUBU:

Elektron-tabancası ile plazma-kopartma yöntemleri kullanılarak tek ve çok katlı manyetik ve optik filmler hazırlanmaktadır. Hazırlanan filmlerin kalınlık, öz-direnç, magneto-direnç ve optik geçirgenlik ölçümleri yapılmaktadır.

ORGANİK ULTRA İNCE FİLMLER GRUBU:

Askeri, tıp ve diğer endustri alanlarında kullanılan inorganik malzemelere alternatif olan organik ince filmler, laboratuvarımızda nanometre skalasında özel bir teknikle üretilerek, elektriksel ve optik özellikleri incelenmektedir.

SÜPERİLETKENLİK VE NANOTEKNOLOJİ GRUBU:

Günümüz teknolojisinde önemi ve uygulama alanları sürekli artan elektriği kayıpsız geçiren üstüniletken malzemeler ile yakın geleceğin yakıtı Hidrojen’in depolanacağı, tıp ve ilaç endüstrisinde çığır açacak nano malzemeler hazırlayarak bunların fiziksel özellikleri araştırılmaktadır.

Enerji



YENİ VE TEMİZ ENERJİ GRUBU:

Güneş ve diğer temiz-tükenmez enerji konularında deneysel ve kuramsal çalışmalar yapmaktadır. H.Ü. Güneş Evi ve Bahçesi özellikle deneysel çalışmaların yürütüldüğü ve uygulamaların yapıldığı bir araştırma-uygulama laboratuvarı olarak hizmet vermektedir.



KURAMSAL ARAŞTIRMALAR




MOLEKÜLER MODELLEME GRUBU:

Makromoleküllerin, özellikle protein ve peptidlerin kararlı yapılarının 3 boyutlu şekillenimlerin bulunması ve termodinamik niceliklerin incelenmesi amacıyla hızlı ve etkin simülasyon algoritmalarının geliştirilmesi çerçevesinde çalışmalar gerçekleştirilmektedir.

SPİN VE ÖRGÜ SİSTEMLERİNDE MODELLEME GRUBU:

Son yılların en popüler konularından biri olan kuantum informasyon ve kuantum hesaplama alanlarında, klasik ve kuantum spin sistemlerinin incelenmesinde, matematiksel modelleme ve simulasyon etkin olarak kullanılmaktadır.

DİĞER KURAMSAL ÇALIŞMALAR:

Regülarizasyon, renormalizasyon ve ölçekleme teknikleri ile kuantum alanlar kuramında araştırmalar yapılmaktadır. Kozmoloji alanında nötron yıldızlarının yapıları incelenmektedir. Yüksek enerji fiziğinde, süpersimetrik yük parite kırılmasının fenomenolojik etkileri üzerinde araştırmalar yapılmaktadır. Değişik uzay zaman alanlarında Killing simetrileri ve korunum yasaları üzerinde odaklanmış gravitasyon konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Clifford cebirlerinin sınıflandırılması ve değişik iç çarpımlarının özellikleri incelenmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:15 pm

FİZİK biliminin konusu, en genel tanımıyla, maddeyi ve enerjiyi incelemektir. Maddenin katı, sıvı, gaz ve plazma gibi değişik durumla­rı, bütün maddesel varlıkları oluşturan atom ve moleküller, atomların yapısındaki temel parçacıklar ve bu parçacıkları bir arada tutan kuvvetler fiziğin inceleme alanına girer. Bun­ların dışında, ışık, ısı, ses, radyo dalgalan ve bütün öbür enerji biçimleri, enerjinin dönü­şümü ve aktarımı, elektrik, magnetizma, küt-leçekim kuvveti ve öbür doğal kuvvetlerin rol oynadığı bütün olgular (fenomenler) fiziğin temel araştırma konularıdır.
Fizikçiler, deneylerle elde ettikleri bilgiler­den ve matematiksel yöntemlerden yararlana­rak, bu doğa olgularını açıklayabilecek kap­samlı ilkeler ya da yasalar ortaya koyarlar. Bu nedenle, bütün bilimlerde olduğu gibi fizikte de deneylerin iyi tasarlanması, büyük bir titizlikle gerçekleştirilmesi ve bütün koşulla­rın kesinlikle denetim altında tutulması sağ­lıklı sonuçlara varabilmek açısından son dere­ce önemlidir. Deneylerin güvenilir olması için, kullanılan ölçü aletleri olağanüstü duyar­lı, ölçümler çok titiz olmalı, alınan sonuçların doğruluğunu sınamak için gerekli denetleme yöntemlerine başvurulmalı ve elde edilen bütün bilgiler ayrıntılarıyla kaydedilmelidir.
Bazı fizikçiler maddenin ve enerjinin doğa­sını açıklamaya yardımcı olacak bilgileri de­neylerle toplamaya çalışırken, bazıları da doğa olgularını ve deney sonuçlarını gelişmiş matematik yöntemleriyle yorumlamaya uğra­şırlar. Bu "kuramsal" fizikçilerin ortaya attık­ları varsayım (hipotez) ve kuram'larm (teori) geçerliliği yeni deneylerle sınanır. Deney sonuçlarının, olabildiğince çok sayıda doğa olgusunu kapsayacak biçimde genelleştirilme-siyle fizik yasaları denen genel ilkelere varılır.



Fiziğin Gelişmesi


Fizik en eski bilimlerden biridir. Eskiçağlarda deneysel yöntemler bilinmediği için, ilk fizik­çiler daha çok kuramsal çalışmalar yaparlardı. Gene de, yüzyıllar sonra deneylerle varılan gerçeğe çok yakın bazı kuramlar geliştirmiş olmaları şaşırtıcıdır. Örneğin İÖ 5. yüzyılda yaşamış olan Eski Yunanlı düşünürlerden Demokritos ile Leukippos maddenin atomlar­dan oluştuğuna inanıyorlardı. Oysa atom kuramının doğruluğu ancak 19. yüzyılda ka­nıtlanabildi. Uygulamalı fiziğin başlangıcı, yani fizik ilkelerinden mühendislikte ve gün­lük yaşamda yararlanılmaya başlaması da çok eskiçağlara dayanır. Eski Mısırlılar piramitle­rin yapımında önemli fizik ilkelerinden birço­ğunu uygulamışlardı. Kaldıraç ilkesi ve özgül ağırlık gibi çok önemli buluşları olan Eski Yunan bilgini Arşimet (İÖ yaklaşık 287-212) ise ilk deneysel fizikçilerden biridir.
Sonraki yüzyıllarda matematiğin gelişmesi giderek daha karmaşık kuramların doğmasına olanak verirken, bilimsel aygıtların bulunup geliştirilmesi de çok daha duyarlı deneylerin yapılabilmesini sağladı. İtalyan bilgini Galileo Galilei (1564-1642) çok önemli kuramlar ge­liştirdi ve bunları kendi yaptığı deneylerle sınadı. İngiliz bilim adamı Sir Isaac Nevvton (1642-1727) da düşünceleri sağlam gözlemlere dayanan parlak bir kuramcıydı. Böylece Gali­leo ile Nevvton, ısı, ışık, ses, mekanik, elek­trik ve magnetizma gibi konuları kapsayan "geleneksel" ya da "klasik" fiziğin öncüleri oldular.
Atom fiziği, nükleer fizik (çekirdek fiziği), parçacık fiziği ve astrofizik gibi temel dalları içeren "modern" fizik ise 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında doğdu. 1895-1905 yılları arasında gerçekleştirilen ikisi kuramsal, üçü deneysel beş temel çalışma modern fiziğin doğuşunu hazırlayan birer dönüm noktası sayılır. Bu dönüm noktalarından ilk ikisi Alman fizikçi Max Planck'ın (1858-1947) kuvantum kuramı ile Alman asıllı ABD'li fizikçi Albert Einstein'ın (1879-1955) görelilik kura­mının yayımlanmasıdır. Fizikte yeni bir çağ açan üç deneysel çalışma ise İngiliz fizikçi Joseph John Thomson'ın (1856-1940) madde­nin en küçük parçacıklarından biri olan elek­tronu belirlemesi, Alman fizikçi Wilhelm
Röntgen'in (1845-1923) X ışınlarını tanımla­ması ve Fransız kimyacı Henri Becquerel'in (1852-1908) radyoaktifliği bulmasıdır.

Fiziğin Dalları


Fizik bilimi, kuramlarına kesinlik ve açıklık getirmek üzere büyük ölçüde matematikten yararlanırken, fizik ilkeleri de başta kimya, astronomi, jeoloji ve biyoloji olmak üzere birçok bilimde uygulama alanı bulmuştur. Kimyanın en önemli dallarından biri olan fiziksel kimya ile fiziğin temel dalları arasında sayılan astrofizik, jeofizik ve biyofizik gibi örtüşmeli alanlar bu uygulamanın ürünleridir.
Mekanik, fiziğin en eski vc en geniş kap­samlı dalıdır. Hareket halindeki cisimlerin davranışlarını ve durağan cisimlerin basınç ya da başka kuvvetler karşısındaki tepkilerini inceleyen mekanik birçok altdala ayrılır. Ci­simlerin hareketi ile kuvvetler arasındaki etkileşimi konu alan dinamik, durağan ya da denge durumundaki cisimleri inceleyen statik, sıvıların ve gazların davranış özelliklerini araştıran akışkanlar mekaniği ile katıların davranışlarını inceleyen katılar mekaniği, akışkanların hareket ilkelerini konu alan hid­rodinamik ile durgun akışkanları inceleven hidrostatik klasik mekaniğin abdallarıdır. Me­kaniğin temel kuramını büyük ölçüde Sir Isaac Nevvton'a borçluyuz. Cisimlerin yere düşmesi, sarkaçların salınımı ve gezegenlerin Güneş çevresindeki dolanından Nevvton'ın mekanik ve evrensel çekim kuramlarıyla açık­lığa kavuşmuştur.
Çok hızlı hareket eden cisimlerin davranış­larını açıklayan görelilik kuramı ile atomun yapısındaki elektron, proton gibi çok küçük parçacıkları ve dalga hareketini inceleyen kuvantum mekaniği, fiziğin bu dalının daha yeni ve çığır açıcı bölümleridir. Optik, elek­trik, atom fiziği ve nükleer fizik konularını anlayabilmek için gerekli temel kavramlar görelilik kuramı ile kuvantum mekaniğinden doğmuştur.



Msxlabs & TemelBritannica
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:16 pm

ModeRn Fizik>
20.yüzyılın başlarında ( ilk 30 yıl ) iki yeni gelişme oldu.Bunlar kuantum teorisi ve rölativite teorisiydi.Bunlar kendilerinden önceki buluşları açıklayabilmelerinin yanı sıra yeni keşiflere de imkan sundular.Fiziği bugün ki durumuna değiştirip taşıdılar.
RÖLATİVİTE
Michelson-Morley deneyi ile ortaya çıkan ''göreceli hız'' olayını biraz daha genişletmek için iki durum karşılaştırılabilir : Birinci durumda , 70 km ile giden bir tren ve bu trenin içinde 3 km ile trenin ilerlediği yöne doğru yürüyen bir A kişisi var.Dışarıda ki durgun B kişisine göre A kişisi 73 km'lik bir hızla ilerliyor gibi görünür.İkinci durumda ise tren durgun ama A kişisi yine aynı yöne , aynı hızla yürüyor.Dışarıdaki B kişisi de ters yöne doğru 70 km ile koşuyor ( biraz yorulucak... ).Bu durumda da B , A'yı 73 km'lik bir hızla ilerliyor gibi görür.Sonuç olarak ; iki referans sistemi birbirine göre sabit hızla hareket ediyorken meydana gelen bir olay , her iki sistemdeki gözlemciler tarafından eşit özellikte ölçülür.A , B'ye göre 73 km ile uzaklaşırken , B de aynı hızla A'dan uzaklaşıyor gibi görünür.
Michelson-Morley deneyi , ''hızların toplanması'' kavramını doğru olarak saptayamamıştı.Dolayısı ile biri durgun diğeri ise ışık kaynağına doğru hareket eden iki gözlemcinin ölçeceği ışık hızının aynı , c , olacağını da teyit edemedi.
Einstein ise ışık hızının sabitliği ile rölativite teorisini yanyana getirerek birleştirdi. Zaman ve mekan hakkındaki sezgisel fikir ve kabullenişlerimizin yanlış olduğunu göstererek , yeniden etraflıca düşünülmesini sağladı.Einstein'in bu teorisinin sonuçları olarak ; zamanda , uzunlukta ve kütlede kayma olmalıydı.Yani , eş iki saat durgun olduklarında aynı ancak birbirlerine göreceli hareket içindeyken farklı zaman ölçecekti.Eşit uzunluktaki iki çubuk göreceli hareket içindeyken farklı uzunluklarda ölçülecekti.Yine göreceli hareket halindeki bir cismin kütlesi,durgun olduğu zamankinden farklı ölçülecekti.
Zaman ve mekan kavramları , 4-boyutlu bir sistem içinde birbirine yakından bağlıdır. 3-boyutlu uzay , karşılıklı ilişki halinde olduğu ''zaman-boyutu'' ile genişlemiştir.Bu teorinin önemli iki sonucu vardır ; birincisi enerji ve kütlenin eşit olduğunu , yani bibirine dönüştürülebilir olduğunu söylemesidir.Bu yüzden nükleer fizikte çoğu kez , maddenin kütlesel miktarı belirtilmek istenirken enerjisel miktarı kullanılır , eV yada keV gibi.İkinci önemli sonuç ise ışık hızına getirilen sınırlamadır.
Daha önce söylendiği gibi fizik iki ayrı şekilde ele alınır ; klasik fizik ve modern fizik.Bunları rölativistik yada non-rölativistik olarak ta adlandırabiliriz.Rölativistik fizikte ışık hızı ile kıyaslanabilecek derecede yüksek hızlarda hareket eden cisimlerin hareketi ele alınır.Diğerinde ise , yani newton mekaniğinde , makroskopik cisimlerin hareketi ele alınır.Ve bu iki dünyanın yasaları birbirinden farkıdır.Modern fizikte F=ma direk olarak kullanılamaz çünkü bu noktada m , yani kütle de değişkendir.Bunun dışında , bu iki hız birbirinden keskin bir çizgi ile ayrılmaz. Bazen 0,85c gibi bir hız kendisini rölativistik olarak gösterebilirken , bundan daha büyük olan 0,86c rölativistik olmayabilir.Burada son olarak , hiçbir cismin ışık yada daha yüksek hızlarda var olamayacağını söylemek gerekir.
Enerji ile kütle arasındaki bağıntı E=mc2' dir.Işık hızı çok büyük olduğu için , kütlenin eş değeri olan enerji de dolayısı ile çok büyük olacaktır.Bu durum nükleer reaksiyonlarda ( reaktör ve nükleer silahlarda olduğu gibi ) ve yıldızlarda kendisini açıkça göstermektedir.
Einstein'in 1905'teki ilk teorisi özel-rölativite olarak bilinir.Bu teori , birbirine göre sabit hızlarla hareket eden referans sistemleri içindir.Einstein 1915'te teorisini genelleştirerek genel-rölativiteyi formüle etti.Genel-rölativite teorisi ise birbirlerine göre ivmeli hareketi olan referans sistemleri içindir.Genel-rölativite , gravitasyonun , zaman-mekanın bir geometrisi olduğunu ve ışığın büyük kütleli ( yıldız ) cisimlerin yakınından geçerken bükülmesi gerektiğini öngörüyordu.Bu bükülme ilk olarak ta 1919'da gözlemlendi.Genel rölativite , özel rölativiteden daha az biliniyor olsa da aslında evrenin yapısı ve evrimi konularında çok derin öneme sahiptir.
KUANTUM TEORİSİ
Katı cisimlerden yayınlanan ışımalar tam anlamı ile açıklanamamıştı.Yine bir fizikçinin çıkıp bu konuyu da diğer problemlerde olduğu gibi fizik ile ambalajlaması gerekiyordu. Açıklamayı ilk getiren kişi Alman fizikçi Max Planck oldu.Klasik fiziğe göre , katı cisimlerin molekülleri sıcaklıklarıyla orantılı olacak genliklerde titreşebilirdi.Bu düşünceye göre bütün frekanslar mümkün olmalıydı.Malzemeye enerji aktarıldığı sürece termal enerjisi elektromanyetik ışımaya dönüştürülebilirdi.Planck ise , moleküler osilatörün sadece ayrık paketçikler şeklinde elektromanyetik dalga yayınlayacağını farz etti.Bugün bunlara kuanta yada foton denmektedir.O'na göre herbir foton, kendine has bir karakteristik dalga boyuna ve enerjiye sahip olacaktı ( dalgaboyu=c/f , f=frekans ve c=ışık hızı ).Planck bu teorisi ile , ışık teorisine tekrar bir ikilem kazandırmış oldu.Çünkü parçacık olan bir fotonun dalgaboyundan bahsetmiş oluyordu.Oysa yüzyıl boyunca ışık, dalga olarak kabul görmekteydi.

KUANTUM MEKANİĞİ
Bir kaç yıl içinde özellikle 1924-1930 arasında , atom altı dünyaya açıklık getirmek için , dinamiğe yeni bir teorik yaklaşım kazandırıldı.Buna kuantum mekaniği yada dalga mekaniği denildi.Bu görüş 1923'te Fransız fizikçi L.de Broglie tarafından ortaya atıldı.Broglie , elektromanyetik radyasyonda olduğu gibi maddelerin de dalgalara sahip olduğunu düşündü.Maddi parçacığa eşlik eden bu dalganın dalga boyu h/mv idi.Bahsedilen madde dalgası , parçacığın hareketine kılavuzluk eden bir pilot gibi kavrandı.Böyle düşünülmesinin nedeni , uygun koşullar altında gözlenen difraksiyondu.Bu da, 1927 yılında Amerikan fizikçileri C.Davisson ve L.H.Germer ile İngiliz fizikçi P.Thomson'un yaptıkları elektron kristal etkileşimi deneyleri ile teyit edildi.Sonradan Alman fizikçiler W.Hisenberg , M.Born , E.Pascual Jordan ile ünlü Avusturyalı fizikçi E.Schrödinger Broglie'nin fikirlerine matematiksel elbiselerini giydirerek daha ileriye taşıdılar.Bu teori artık bir çok fiziksel olay ve klasik fiziğin el bile süremediği problemlerle başa çıkabilecek kapasitesine yükselmişti.Bohr'un atomik enerji düzeylerinin kuantizasyonunu teyit etmesine ek olarak , şimdi kuantum mekaniği çoğu kompleks atom için açıklamalar getirebiliyor olmasının yanı sıra nükleer fiziğe giden yolun perisi oluyordu.
Her ne kadar kuantum mekaniğine genellikle makro değil de mikro dünyada ihtiyaç duyuluyor olsa da bazı makroskopik etkilere sadece kuantum mekaniği başarılı açıklamalar getirebiliyordu.De Broglie'nin dalga-parçacık ikileminin ötesinde, kuantum mekaniksel düşünce ile çok önemli kavramlar bir araya getirilmiştir.Sonuçta da , bir elektronun daima bir manyetikliğinin ve spin'inin olduğu keşfedilmiştir.Spin temel bir özelliktir ve takip eden çalışmalarla diğer bütün temel parçacıklarda da spin görülmüştür.1925'te Avusturyalı fizikçi W.Pauli dışarlama ilkesini ilan etti.Bu ilke , aynı kuantum sayısına sahip birden fazla atomik elektronun bulunamayacağını söylüyordu.Atomik bir elektronu tam olarak tanımlayabilmek için 4 kuantum sayısına gerek vardır.Dışarlama ilkesi elementlerin yapısının ve dolayısı ile periyodik tablonun anlaşılabilmesinde hayati önem taşır.
Hisenberg 1927 de belirsizlik ilkesini ilan etti.Bu ilke , iki fiziksel birimin aynı anda ve kesinlik içinde ölçülebilmesine doğal bir sınırın varlığını ileri sürüyordu. Örneğin atomik bir elektronun , belirli bir anda hem enerjisi hem de pozisyonu kesinlik içinde hesaplanamaz.
Sonunda kuantum mekaniği ve rölativitenin sentezini 1928'de İngiliz matematiksel fizikçi P.A. Dirac yaptı.Bu sentez pozitronun varlığını ön görmesinin yanı sıra gelişmekte olan kuantum mekaniğini doruk noktasına ulaştırdı.Büyük oranda Bohr'un fikirlerinin ürünü olarak fizikte , farklı ve istatistik bir yaklaşım geliştirilmiş oldu.İstatistiksel olasılığın gelecek hakkındaki kehanetleri , Newton mekaniğinin deterministik neden-sonuç ilişkilerinin ayağını kaydırıp onun yerine geçti.Çünkü maddenin dalga özelliği (belirsizlik ilkesine de uygun olarak),tüm kuvvetler biliniyor olsa dahi,parçacıkların hareketinin ne olacağının asla bilinemeyeceğini söyler.İstatistik yaklaşımın etki ve sonuçları her ne kadar makroskopik hareketlerde tesbit edilemiyor olsa da , moleküler,atomik ve atom altı dünyadaki rolü büyüktür.Yani mikro dünyada baskın olan istatistiksel kuantum mekaniğidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:17 pm

M-Kuramı

İngilizcedeki açılımı membrane theory yani zar kuramıdır. Ancak henüz tam bir kuram sayılmadığından başharfiyle hitap edilmektedir. Beş farklı sicim kuramını birleştirme çabasıdır ve her şeyin kuramı olmaya en muhtemel adaydır.

Tanım

M-Kuramı Edward Witten (Princeton Üniversitesi) tarafından 1995 yılında, Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde yaptığı konuşmayla öne sürülmüştür. M-Kuramı, Süpersicim Kuramının yeni adı olarak kabul edilmiştir. "İkinci Süpersicim Devrimi" olarak da bilinir. "Her şeyin Kuramı" ("The Theory of Everything"-TOE) na en yakın aday olarak görülmektedir.
Bu kuram 5 farklı Sicim Kuramı'nı birleştirmiştir ve 10 yerine 11 boyutlu bir evren resmi ortaya koymuştur. Şu an bilinen 3 boyutlu evrenimizi, çok daha büyük ölçülerde daha fazla boyuttan oluşan bir uzay-zaman içinde dolaşan üç boyutlu bir zar olarak tanımlar. İçinde yaşadığımız evrenin 11 ya da daha küçük boyutta bir uzay-zamanda bir ada (bir D-zar) olabileceği ve bu uzay-zamanda benzeri birçok evren olabileceği bu teoremle ortaya konuluyor.

Temeller

Bilim adamlarının, fiziğin birleşik kuramınını bulma umudu, 1970'li yıllarda Süpersimetrik kuramların tanımlanmasından beri daha da arttı. Ancak Süper Simetri, zayıf çekirdek etkileşimlerinde eşitliğin korunmaması gibi bazı deneysel sonuçlarla başa çıkamadı. Süpersicim Kuramı ise, 1984 yılından sonra bazı anomalilerden temizlendikten sonra ve Süpersimetriden farklı olarak, kütleçekim kuvvetini taşıyan parçacığı (graviton) da içerdiği için bu anlamda en iyi adaydı. Fakat en büyük problem, 5 tane Süpersicim kuramı olması ve hala kuramda bazı problemlerin (örn:pertürbasyon analizinden gelen sorunlar) olması. Tıpkı diğer tüm parçacık teorileri gibi sicim teorisi de bir pertürbasyon teorisidir. Sicimlerin hareketlerinden doğan etkileşimler pertürbasyon olarak ele alınmalıdır aksi halde sicimler düzgün doğrusal yörüngelerini izlerler. Gerçek hareketleri bulmak için sonsuz bir seri oluşturan hesapların yapılması gerekmektedir. Fakat Sicim Kuramında bu seriler giderek zorlaşmakla kalmıyor, aynı zamanda tek bir cevaba doğru yakınsamıyorlarda. Bu da kuramda büyük bir soruna yol açmaktadır. Çünkü her zaman fazladan bir pertürbatif düzeltme hesabının öncekilerden daha kotü sonuçlar verdiği bir aşama olacaktır.
Witten, "pertürbasyon yönteminin" ötesine nasıl geçilebileceğine ilişkin bir strateji buldu. Bu problemi dualite stratejisiyle aşmaya çalışarak, farklı süpersicim kuramları üstünde çalışan fizikçileri, aslında değişik dillerde yazılan kuramları çalışan insanlar olduğunu düşünmüştür. Geliştirdiği M-Kuramı ile, bu çok dilli sözlükteki kelimelerin karşılıkları araştırıldı ve beş süpersicim kuramıyla 11 boyutlu süperçekim kuramının, daha temel bir kuramın özel durumları olduğunu gösterdi. Başka bir dualite de süpersicim kuramlarının zayıf ve şiddetli çiftlenim rejimleri arasındadır. Bu tip dualite ye S-dualitesi denir. Witten, S-dualitesi'ni kullanarak, süpersicim kuramlarındaki pertürbasyon analizinden gelen sorunların nasıl çözülebileceğini gösterdi.
Kuramdaki M harfinin anlamı, Edward Witten tarafından açıklanmamış ve "Kuramı daha iyi anladıkça "M" nin ne olduğunu anlayacağız" demiştir. Fakat birçoklarına göre "M" nin anlamı "membrane" (yani zar) demek. Çünkü M-kuramının anlamlı olduğu 11 boyuttaki temel cisim, Süpersicim kuramının aksine sicim değil, zardır.

Gelişim

Bu kuramdaki ilk gelişme. Kaliforniya Üniversitesi'nden Joseph Polchinski tarafından gerçekleştirildi. Polchinski, beş süpersicim kuramının üçünde de (tip I,IIA,IIB) sicimlerden başka yüksek boyutlu cisimler olduğunu gösterdi. D-zar olarak adlandırılan bu cisimler, her zaman açık sicimin bittiği yerde bulunur. Böylece M-kuramının, çeşitli boyutlarda (0-zar=parçacık,1-zar=sicim,2-zar=zar,3-zar,....,9-zar) cisimleri içeren bir kuram olduğu anlaşılmıştır. Bu yeni kuramın en büyük başarısı, kara deliklerin D-zar kullanarak modellenmesiyle elde edildi. Çünkü genel görelilik kuramındaki karadeliklerle ilgili problemlerin ("bilginin kaybolması" paradoksu dahil) M-kuramıyla çözülmesi ümidi doğdu. Sonraki yıllarda D-zarlar, kuramsal yüksek enerji fiziğinden ve diğer birçok alanda da başarıyla kullanıldı.
Bilimadamlarının 11 boyutlu M-kuramından 4 boyutlu bilinen fiziği elde etme uğraşları sürerken, bu konuda yeni bir fikir son yıllara damgasını vurdu. Harvard Üniversitesi'nden Juan Maldacen , D-zar teknolojisini kullanarak yaşadığımız evrenin, Hiperbolik uzay-zamanın (Antide Sitter (AdS) uzay zamanı) yüzeyi olabileceğini ileri sürdü. Bu bakış açısına göre, M-kuramının 4 boyutta tanımlanabiliyor olması önemli ve gerekli değildir. M-kuramı 11 boyutta olabilir ve onun 4 boyutlu AdS yüzeyi üzerindeki izdüşümü (hologram) bize 4 boyutlu birleşik fiziği verebilir. Benzeri bir başka düşünce Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Lisa Randall ve Boston Üniversitesi'nden Raman Sundrum'dan geldi. Bu fizikçiler evrenimizin 5 boyutlu düz ya da hiperbolik bir uzay-zamandaki 4 boyutlu bir D-zar olabileceği düşüncesini ortaya attılar. 5 boyutlu uzayın sahip olduğu temel nitelikler, 4 boyutlu fizikte halen cevabını bulamadığımız bazı temel sorulara çözüm getirebilir.
Ancak M-kuramının öngörüleri deneyler tarafından doğrulanması ve bir fizik yasası konumuna gelmesi için daha çok zaman var gibi görünüyor. Bunun için adım adım bazı öngörüler denenmeye başlanıyor. Örneğin şu an için M-kuramının olmazsa olmaz niteliği olan Süpersimetrinin olup olmadığı, planlara göre 2010 yılına kadar İsviçre'deki CERN laboratuvarında test edilecek. Halen süren başka bir deneyse, 4 uzay-zaman boyutundan başka milimetrik büyüklükte yüksek boyutların olup olmadığıyla ilgili.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:18 pm

Nükleer Fizik (Çekirdek Fiziği)

Çekirdek fiziği veya nükleer fizik fiziğin atomun çekirdeğini inceleyen dalıdır. Başlıca 3 amacı vardır:

Temel parçacıkları (proton ve nötron) ve etkileşimlerini incelemek
Çekirdek özelliklerini sınıflandırmak, değerlendirmek
Teknolojik gelişmeler sağlamak

Fen BilimLeRi>Fizik> 600pxcnocycletrsvg



Atom çekirdeğini ve temel tanecikleri, aralarındaki etkileşimler açısından, düşük enerjiler alanında inceleyen fizik dalıdır (çekirdek fiziği de denir). Nükleer fizik, İkinci Dünya savaşının sonundan beri çok büyük bir gelişme gösterdi.
Nükleer fizik, doğal bir radyoaktif kaynaktan çıkan a tanecikleriyle (helyum çekirdekleri) azot çekirdeklerinin bombardıman edilerek yapay dönüşümün (transmütasyon) gerçekleştirilmesinden sonra XX. yy’ın başlarında doğdu. Ama doğal kaynaklardan yayınlanan taneciklerin enerjisinin yetersiz kaldığı çok çabuk ortaya kondu ve fizikçiler, 1930′dan başlayarak bu tanecikleri doğrudan doğruya oluşturmaya ve hızlandırmaya yöneldiler. İlk doğrusal hızlandırıcı 1931′de gerçekleştirildi, ama bilginlere yüksek enerji dönemini açan, E. O. Lawrence’in kurduğu siklotron oldu.

Atom Taneciklerinin Maddeyle Etkileşmesi





Atom tanecikleri, A kütle sayılarına göre hafif tanecikler (döton) ve ağır tanecikler (uranyum 235′in ya da bölünebilen başka elementlerin çekirdek fisyonlarının parçaları) olarak sınıflandırılmışlardır. Bu taneciklerin ya da “mermiler”in (projektil) maddeyle etkileşimi çeşitli görünümler alır. Tanecik, hedef oluşturan atomlardan biri üstünden sıçrayabilir; bu esnek şok ancak çarpan taneciğin, yani merminin hızı yeterince küçükse meydana gelebilir. Megaelektronvolta yakın daha yüksek enerjiler için tanecik, atomu uyarır ya da iyonlaştırır; bu durumda şok elektron düzeyinde yer alır. Merminin enerjisi daha da büyükse, elektron bulutundan geçerek, çekirdeğin yakınma kadar ulaşır; böylece, iletilen enerjilere göre birçok olay meydana gelebilir. Pozitif olarak yüklü tanecik, aynı yükü taşıyan çekirdek tarafından itilebilir: Bu durumda esnek şok söz konusudur. Daha yüksek enerjili tanecik, çekirdeğin içine sızıp, nükleonlardan biri üstünden sıçrayabilir; o zaman nükleer bir esnek şok söz konusu olur. Tanecik çekirdeğin içine sızdıktan sonra yakalanabilir; bu durumda şok esnek değildir. Bununla birlikte, bu son olay nükleer çekim kuvvetlerinin etkisinin zayıflığı yüzünden seyrek olur. Gene de meydana geldiği zaman, bileşik bir çekirdek elde edilir; bu da parçalanır.
Demek ki hızı yeterli büyüklükte olan bir tanecik, enerjisini, uyarılma ve iyonlaşmayla yitirmeye başlar. Birçok atomla aynı anda etkileşen tanecik, nükleer şok durumu dışında hemen hemen düz bir yörünge çizer. İyonlaştırıcı gücü yavaş yavaş azalırken atomik ve nükleer şok olasılığı artar; aldığı yolun sonunda böyle şoklardan kaynaklanan bazı sapmalar gözlenir.

Elektronların Maddeyle Etkileşmesi
Elektronların davranışı atom taneciklerininkine benzer. En önemli fark, kütlelerin büyüklük düzeylerinden kaynaklanır. Atomların dış elektronlarının etkileşimleri en sık raslanan olaylardır; ayrıca, şokların yol açtığı enerji azalmalarından dolayı “mermi” elektron önemli sapmalar gösterir. Yörüngeler artık, düz değildirler; elektronlar çevreye saçılırlar. Elektronların durdurulmasına yalnızca şoklar değil, enerji ışıması da yol açar: Gerçekten, hareket halindeki bir yük, ışınım biçiminde enerji yitirir ve tanecik ne kadar yüksek bir hızla hareket ederse ve kütlesi ne kadar küçükse, bu yitim o kadar büyük olur. Bu olay elektronlar söz konusu olduğunda çok önemli olmakla birlikte, öbür temel atom tanecikleri için göz önüne alınmayacak kadar önemsizdir. Pozitif elektronun, yani pozitonun konumunun özellikleri, negatif elektronunkilere tümüyle benzerdir ama, negatif elektronlar bol olduğundan, bir pozitif elektronla, oluşma olasılığı çok kuvvetli olan bir negatif elektronun bir etki olmadan ve kolaylıkla ortadan kalkması söz konusudur.

Fotonların Maddeyle Etkileşmesi
Nükleer fizikte, kullanılan fotonlar, özellikle X ve Y ışınlarına denk düşerler. Fotonun özellikleri başka taneciklerden tümüyle farklıdır (kütlesiz ve yüksüz); madde içinden geçerken de davranışı aynı böyledir. Özellikle, foton yükünün sıfır olması nedeniyle, çekirdek tarafından elektrostatik itilmeye uğramaz, Y ışınlan çok daha fazla içe sızıcı ve az iyonlaştırıcıdırlar. Esnek bir şok sırasında foton, enerjisinin bir bölümünü çarpan taneciğe verebilir, böylece fotonla bütünleşen dalganın frekansında bir azalma olur: Bu, hedef olan tanecik, dışta az bağımlı bir elektron olduğu zaman çok önem taşıyan Compton olayıdır.
Foton, enerjisinin tümünü de yitirebilir ve atomun aşağı düzeydeki elektronlarının etkisiyle yok olabilir. Fotoelektrik olay söz konusu olduğunda, çarpan tanecik atomdan dışarı atılır. Y ışınları da bir çekirdeğin yakınında farklı biçimde yok olabilirler: Y fotonu ortadan kaybolur ve kütlesi sıfır olmayan tanecik oluşumu yoluyla özdekleşme (somutlaşma) gerçekleşir. Genel durumda bir foton demetinin soğurulması,aynı anda meydana gelebilen, bu çeşitli etkileşimlerin sonucudur.Böyle ışımaların dozunun ayarlanması, özellikle bunların dokular üstündeki etkilerini araştıran biyoloji ve röntgen uzmanları için önemlidir.

Nötronların Maddeyle Etkileşmesi
Nötronun elektrik yükünün bulunmaması, elektrostaiik kökenli bir etkileşme olasılığını ortadan kaldırır. Foton gibi nötronun da durdurulması, dolayısıyla da ortaya çıkarılması güçtür.Nötron-çekirdek etkileşmesi, yalnızca nötronun yörünge değişimi yoluyla esnek bir çarpışmayla ya da enerji alışverişi yoluyla esnek olmayan bir çarpışmayla sınırlanabilir. Elektronlarla nötronların kütlelerinin oransızlığı (çok farklı olması), böyle çarpışmalar sırasında çok hafif enerji alışverişine yol açar. Buna karşılık,nükleer çarpışmalar, yapay bir Y yayınımıyla birlikte bir çekirdek uyarılmasına,ya da gerçek bir nükleer tepkimeye (dönüşüm) neden olabiir: Nötron soğurulur, daha sonra da çekirdek parçalanır. Bu “mermiler” özellikle fisyon tepkimeleri sırasında kullanılır. Yukarda ortaya konmuş olan sonuçlar istatistik hesaplara ve kuvantum mekaniğinin ilkelerine dayanan matematiksel bir araştırmayla desteklenir.
Bu araştırmalar günümüzde, farklı hızlandırıcılarda, giderek duyarlı deneylere gereksinim gösterilerek sürdürülür. Uygulamaların bütünü, nükleer kimya ile ilgili açıklamalara konu oluşturur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
EdictShw.
GraFiKer
GraFiKer
EdictShw.


Mesaj Sayısı : 4421
Rep Gücü : 10556
Rep puanı : 61
Kayıt tarihi : 05/07/08
Yaş : 28
Dikkat : Fermaaan. (A)



Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3645/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3645/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3650/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3650/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3640/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3640/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:19 pm

fizik hic sefmem
ama paylasım için saoll dadLum Fen BilimLeRi>Fizik> 546249
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:19 pm

ParareL eVreNLeR
Yaşadığınız hayatta başrolü kim oynuyor. Kimi zaman kendi hayatınızda figüran gibi hissediyor, 'neden orada değil de burada?' ya da 'niye ben' demekten alamıyoruz kendimizi. Seçimler başımıza gelecekleri belirliyor. 'Ya ötekini seçseydim ne olurdu?' düşüncesi yerli yersiz zihni meşgul edebiliyor. Her karar verme anında çatallanan ve her yeni yönde eşzamanlı ilerleyebilen bir başka siz düşünün.
Örneğin; bu satırları okumaktan şu anda cayan ve başka bir işe yönelen bir siz. Bu durumda, yaptıklarınız değişir; çevrenizdekiler, uzam ve zaman da size göre yeniden tanımlanır. Bu bambaşka bir evren tanımına giriştir; değişen siz her yeni karar da başka bir küçük evreni inşa etmektedir. Zamanın işleyiş yönünde belirginleşen koşutluk ayrıca bütün fizik kuralları ile perçinlenerek işler. Gördüğümüz, duyumsadığımız, algıladığımız yegâne büyük evrenin yanında, hiç denenmemiş ama izlenimleri bellekte yer eden ve yaşayan küçük evrenler. Ve biraz sonra birbirinden bağımsız ama 'paralel' devam eden bu sayısız evrenlerden geçebildiğinizi, hayata oradan devam edebildiğinizi düşünün.

Bazı dinler ve filozoflar tarafından sıkça tekrarlanan, görülebilir evrenin ötesinde başka evrenler olduğu savı, insanlık için çok yeni bir düşünce değil. Havası suyu kimyası fiziği başka kanunlarla perçinlenmiş evrenler uzun zamandır anlatılıyor. Dinler ve öğretiler tarihi inanması güç kurallarla inşa edilmiş evren çağrışımları ve tasvirleriyle dolu. Cennetler, Cehennemler, Olympuslar, Valhallalar ve benzeri alternatif imgelerin yapı taşını bu dünyadakinden çok farklı maddeler oluşturuyor.

'Paralel evrenler' tanımı ilk kez Amerikalı fizikçi Hugh Everett tarafından ortaya atıldı. Zaman içinde, kuantum mekaniğinin ilginç, çok popüler ve bilimsel platformlarda çok tartışılan kuramlarından birisi oldu. Kimi zaman bağımsız ve farklı, hiçbir şekilde birbiriyle etkileşime girmeyen, çok sayıda evrenin varlığı öngörüldü. George Mason Üniversitesi'nden Dr. Robin Hanson gibi bilim adamları ise, paralel evrenlerin aslında sanılanın aksine birbirlerinden bağımsız olmadığı, birbirleriyle etkileşimde olduğunu öne sürdü. Evrenlerin birbirleriyle etkileşime geçtiği hallerde ise, küçük evrenler parçalanıyor ya da büyüğü tarafından yutuluyordu; örneğin ısının aniden yükselmesi sonucunda küçük evrenin yanması; dinsel betimlemelerdeki 'kıyamet'i çağrıştırıyordu.

Kuantum mekaniği; bilim tarihinde 'çift yarık deneyi' olarak bilinen deneyde, fotonun dalga mı yoksa parçacık mı olduğunu belirleyen şeyin gözlemcinin bilinci olduğunu söyler. Bir olgunun potansiyel durumdan işler hale gelmesi ve gerçekleşmesi, katılımcının varlığı ile mümkün olabilir. Sistemin fiziksel özelliklerinde herhangi bir değişim olmaz, değişim sadece bu özelliklerin potansiyellik ve güncelliğinde ortaya çıkar.

Fizikçi Jack Sarfatti'ye göre, gözlemcinin fikri, birçok olguyu açıklayabilir. Örneğin, bir sıvı veya gazdaki parçacıklar durmadan ileri geri hareket eder. Ona göre parçacıkların bir oraya bir buraya çarpmasının asıl nedeni, katılımcıların zihinsel etkinlikleridir.

Teorik fizikçi Roger Penrose, insan bilincinin nesneleri nasıl etkilediğini şöyle açıklıyor: 'Her gözlemcinin bilinç durumu 'ikiye ayrılır' kabul edildiğine göre her bir gözlemci iki kez var olacak, her var oluşunda farklı deneyimler edinecektir, Gerçekte, yalnızca gözlemci değil, içinde yaşadığı tüm evren, dünyayı her 'ölçmesinde', en az iki parçaya ayrılır. Böyle bir parçalanma, yalnız gözlemcilerin 'ölçümleri' nedeniyle değil, genelde kuantum olaylarının makroskopik büyümesi nedeniyle, tekrar tekrar oluşur ve bu şekilde oluşan evren 'dalları' çılgınca dal budak salmaya başlar'.
Birden çok olası evrenin öngörülen kümesi, 'çoklu evrenler' adlı bir teoriyle ifade ediliyor. Çoklu evrenin yapısı her evrenin kendi doğası ve birbirleri arasında kurulu çeşitli ilgiyle beliriyor.

Çoklu evren tanımı; fizik, felsefe, kurgu ve kısmen bilim kurgu alanlarında hipotezlerle ifade edilir. İlk defa William James tarafından kullanılan terim, bilimkurgu yazarı Michael Moorcock tarafından yaygınlaştırıldı. Aynı tanım çoğu zaman, 'alternatif evrenler', 'paralel dünyalar', 'paralel evrenler' biçiminde de kullanılıyor.


Max Tegmark'a göre başka evrenlerin varlığı kozmolojik gözlemlerle doğrudan ilişkili. Tegmark, kozmik gözlemlerin sunduğu verilerin, başka evrenlerin varlığını çıkarsama ve tanımlamada biricik yardımcı olduğunu söylüyor. Bugüne kadar girişilmiş bilimsel tanımlardan paralel evren düzeyleri adını verdiği bir sınıflama oluşturuyor.

İlk düzey 'açık çokluevren' adıyla anılıyor. Kozmik genişleme ve evrenin sonsuza yönelimi bu düzeyde bağlayıcı varsayılan oluyor. Birebir kopyanız sizden ancak Hubble hacimleri kadar ötede yer alabilir.

Andre Linde'nin köpük kuramı ikinci düzeyi oluşturuyor. Bu kabulde Kaotik genişlemede öteki canlı alanların başka fiziksel sabitleri, boyut ve parçacık tanımları olabileceği öngörülüyor. Bu düzey ayrıca Wheeler'ın 'düzenleyici evren' teorisini de kapsıyor.

Hugh Everett 'in 'sayısız dünyalar' kabulü üçüncü düzeyde yer alıyor. Kuantum mekaniği kuralları çerçevesinde; tıpatıp benzeyen çoklu evrenler farklı hallerde var olabiliyor. Kuantumun genel kurallarına sıkı sıkıya bağlı bu kabul paralel evrenlerin en çelişik ifadesi olarak biliniyor.

Dördüncü düzeyde Tegmark'ın 'mükemmel birlik' kuramı yer alıyor. Öteki matematiksel yapılar başka bir fiziksel kökten eşitlikler verir. Bir bakıma matematiksel doğruluk fiziksel varlığın da delilidir. Bu durum fiziksel alışkanlıkların gözden geçirilmesini, gözlemcinin algısını yeniden inşa etmesini zorunlu kılar. Stephen Hawking'in geliştirdiği M-teorisi" bu düzeyde yer alır. Tegmark'a göre bu noktadan sonra beşinci bir düzeyden bahsedilemez.


"Her Şeyin Teorisi"adıyla da bilinen evren kabulü, "M" harfiyle (magic, mysterious, mother) büyülü, esrarengiz ya da her şeyin, bütün teorilerin anası olarak değerlendiriliyor. Hawking, evrenin varlığını tek bir formülle açıklayacak kuramının henüz tamamlanmadığını, bunun belki de ancak 21. yüzyılın sonuna doğru mümkün olabileceğini belirtiyor. Ancak formül tamamlandığında da Tanrı'nın evren formülüne ulaşmış olacaklarını, bu noktanın da insan aklının nihai zaferi olacağını vurguluyor.

M-Teorisi'ne göre, evren iki boyutlu 'bran'larla kaplı. Bu branlar için üçüncü boyut, bran'ların frizbi plakları gibi, içinde oradan oraya uçtukları ve hiç birbirlerine çarpmayacakları büyüklükte bir "hiperuzay". Hiper ölçekte, "Üç boyutlu kütlecikler" hiç fark edilmeden dört boyutlu bir uzaya, "dört boyutlu kütlecikler" beş boyutlu bir uzaya giriyor. Hawking'e göre "Gözlemleyebildiğimiz evren, belki de hiperuzayda süzülen üç boyutlu bir bran'dan öte bir şey değil. Ve evrenimiz bu uzayın içinde yalnız değil, sürekli yeni evrenler, yeni bran'lar doğuyor.

"kuantum üremesi" denen bu olayda Hawking; kuantum oluşumunu, kaynayan sudaki hava kabarcığı oluşumuna benzetiyor. Bu kabarcıklardan bazıları patlıyor, bazıları da içinde bulunduğumuz evren gibi esneyerek genişliyor.
Hawking, sürekli bir üst boyuta geçen branlar'la ilgili, bu varsayımı biraz daha somutlaştıran hologram örneğini veriyor: 'Hologramlar, iki boyutlu bir yüzeydir ama doğru açıdan bakıldığında, üç boyutlu bir nesnenin görüntüsü fark edilebilir'. Hologram levhasını kırdığınız ve parçalardan herhangi birini ışık altında incelediğiniz zaman, içinde kodlanmış olan üç boyutlu nesnenin yine tamamı görülebilir.
Diğer bir söyleyişle, daha çok boyut içeren bilgiler, daha düşük boyuttaki bir yapının içine kodlanabilir. Öyleyse, üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, aslında daha yüksek boyutlu bir dünya tarafından üretilmiş olabilir. Dahası paralel dünyaların yansımaları gözlemlenebilir. Ve sürüp giden yaşam bu yansımaların sadece biridir.

Hawking'in kuramının, kehanet ve telepati gibi metafizik olduğu sanılan karanlık konuları da aydınlatacağı düşünülüyor. Tıpkı bir hologramda iki boyutlu yüzeyin her noktasında kodlanmış olarak bulunan, üç boyutlu bilgilerin okunması gibi karanlıkta kalan birçok 'beceri' açıklanabilecek.

Yaşamımız, dünyalı olmayan yaratıklar tarafından oynanan bir oyun, bizim de eğlence için. Üretilmiş hologram oyuncular olduğumuzu söylemek oldukça kolaycı bir yaklaşım. Bu yüzden neredeyse paralel evren çağrışımlı bütün eserlerde böylesi bir gönderme şu ya da bu biçimde yapılıyor. Kurgubilim başımıza gelecekleri yaklaşık olarak öngörebilmesi gayet doğal... Ancak kitaplar filmler ve benzeri ürünler; geleceğin hangi yöntemlerle işlerlik kazanacağını önceden haber verdiğinde her zamankinden şaşırtıcı olabiliyor. Bilim açıklayıcı niteliğiyle geçmişin beslediği bütün efsaneleri, mucizeleri ya da karanlık noktaları birer birer anlaşılır kılmak, aydınlatmak için çalışıyor. İnsanlığın eriştiği nihai bilgi ki böyle bir sonuç varsa; filmlerdeki kadar fantastik olmayacağı muhakkak. Çünkü başımıza geldiğinde, her ne kadar kitapların fantasması olsa da bizim 'gerçeğimiz' olacak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 4:20 pm

Paralel Evrenler

Görülebilir evrenin ötesinde, bu evrene paralel başka evrenler de varmı dır? Mistikler ve filozoflar böyle olduğunu öne sürüyorlar.Bilim adamları ise yakın zamanlara değin böyle bir şeyin olanaksız olduğunu düşünüyorlardı.Fakat bugün fizikçiler paralel evrenlerin olabileceğini matematiksel olarak ortaya koyabiliyorlar.

Aşağıda "üçüncü bir boyutta dizilmiş iki boyutlu evrensel düzlemler" görülmektedir.


PARALEL EVRENLER kavramı, bugün bilimsel terimlerle açıkça bir şekilde tartışılabilmektedir.Bilim adamları içinde bulunduğumuz evrenin varlığını bir takım neden sonuç bağıntılarıyla açıklayabiliyorlar.Aslında bu açıklama, üç boyutlu uzayın tümüyle onun yapısını oluşturan fizik nesnelerden ibaret olduğu esasına dayanır.Bu yaklaşım biçimi ilk bakışta, evrenin var olan her şey demek olacağı anlamına gelebilir.Fakat iki önemli nokta var.Birincisi, bilim adamlarının evren açıklamaları, birtakım soyut kavramları(güzellik ve sevgi gibi) açıklamaktan kaçınır.Oysa her ne kadar fizik bir evrende yaşıyorsak da, bu tür soyut kavramlar bu fizik evren içerisinde önemli bir yer tutarlar.İkinci olarak da bilimin tüm yaklaşımları ve bu konuya ilişkin kabülleri kesinlikle üç boyut ile sınırlanmıştır. 3 koordinat belirtilmelidir İkinci nokta, paralel evrenler tartışmasının odak noktasını oluşturuyor.Evrenimiz üç boyutlu bir mekandır.Herhangi bir nesnenin konumunu kavrayabilmek için öncelikle onun üç koordinatını belirlememiz gerekir.Bunun en somut örneği havacılıkta görülür.Bir uçağın pilotu, yerdeki hava trafik kontrolörüne havadaki konumunu bildirmek için 3 rakam vermek zorundadır: Bu değerler uçağın havada bulunduğu yerin enlemini, boylamını ve yere olan uzaklığını belirtir. Peki, üç boyutun ötesi var mıdır? Matematikçiler diğer boyutları idrak etmenin sanıldığı kadar zor olmadığını belirtiyorlar.Diğer boyutlar gerçekten de matematiksel olarak kavranabilir, fakat bu durum üç boyutlu insan beyni için de söz konusu mudur? Tüm kavramlarımızla birlikte üç boyutlu bir mekanda yaşadığımız için bu pek mümkün değildir.

Fakat şu örnekler, bunu anlamamıza biraz yardımcı olabilir. Nokta, kağıt ve masa örnekleri Uzaydaki tek bir noktayı ele alalım . Bu noktanın herhangi bir yöne doğru uzanan hacmi yoktur.Dolayısıyla bir matematikçi için o nokta boyutsuzdur.Düz bir çizgiyi alalım. O da sadece bir yöne doğru uzar.Genişliği ve yüksekliği yoktur, sadece uzunluğu vardır.Bu bakımdan o çizği de bir matematikçi için tek boyutludur.Bir kağıt parçasını düşünün.Genişliği ve uzunluğu vardır ama derinliği yoktur.Dolayısıyla o da iki boyutludur.Bir masayı ele alalım.Genişliğiyle, uzunluğuyla ve derinliğiyle üç boyutlu bir nesnedir.Örneklerimizi bir kez daha inceleyelim: Boyutsuz, tek boyutlu, iki boyutlu ve üç boyutlu.Burada durmamız için herhangi bir neden var mı? Niçin bundan sonraki boyutları keşfe çıkmayalım? İki boyutlu evren: Flatland Tekrar kağıt örneğine dönelim ve bu iki boyutlu dünyada yaşayan varlıkları düşünelim.Flatlandliler (R. Edwin Abbott, Flatland adlı bilimkurgu romanında, iki boyutlu bir evreni ve oradaki yaşamı anlatır.) sadece iki boyutu bilirler: Sağ-sol, ön-arka.Onların tüm hareketleri kağıtın derinliği olmayan yüzeyi ile sınırlanmıştır.(Onlar derinliği sadece kendi boyutlarındaki yerçekimi olarak ölçümleyip duyumsarlar.) Flatlandliler üçüncü boyutla ilgili olarak hiçbirşey bilmezler.Hatta üçüncü boyutu hayal edemezler. Flatlandlilerin üzerinde yaşadıkalrı bu kağıt parçasının sonsuz bir genişlikte olduğunu düşünün.Bu durumda onlar doğallıkla kendi iki boyutlu evrenlerinin tüm ''var oluşu'' oluşturduğunu düşüneceklerdir.

Öte yandan kendi evrenlerinin ''altında'' ya da ''üstünde'' de başka evrenlerin olduğunu ise asla anlayamayacaklardır.Hatta anlamamanın ötesinde, bu kendilerine söylendiğinde kabul bile etmeyeceklerdir. Paralel Flatlandler Bizim üç boyutlu bakış açımızla ise, Flatland evreni asıl gerçekliğin çok çok küçük bir bölümünü oluşturur.Bu arada iki ayrı Flatland evreni birbirine paralel bir şekilde yer alabilir ve bunların her birinde yaşayan varlıklar derinlik duygusuna sahip olmadıkları için birbirlerinin farkına varamazlar.Bu tür birbirine paralel iki Flatland evreni üçüncü bir boyutta bir araya gelirler, tıpkı bir kitabın sayfaları gibi.

Einstein'ın yaklaşımı Her ne kadar bilimsel düzeyde şimdilik bir varsayım olarak kabül ediliyorsa da, birtakım bilimsel ön bilgiler öne sürülmemiş olsaydı, paralel evrenler felsefesi bir kavram olmanın ötesinde hiçbirşey ifade etmeyecekti.Paralel evrenler konusuyla ilgili ilk kapıyı açan kişinin Albert Einstein olduğu biliniyor.Einstein'in ünlü genel rölativite teorisinde paralel evrenleri birbirine bağlayan ''köprülerden'' söz edilir.Genel rölativite teorisi çekim, uzay ve zaman konularını kapsayan oldukça karmaşık bir teoridir.Rölativite teorisine göre, bir çekim alanı eğimli bir uzay demektir.Üç boyutlu uzay, dördüncü bir buyuta uzanır.Tekrar Flatland'e dönersek, bu iki boyutlu alem, üç boyutlu uzayın dördüncü bir boyuta açılmasının ne demek olduğunu açıklamaya yardım edecektir. Hemen yanıbaşımızda yer alan mekanların varlığı olgusu, bizim dördüncü bir boyut tasarımlarımızdan oldukça farklıdır.Her şeyden önce, üç boyutlu beynimizin bu tür bir olguyu kabüllenmesi oldukça zordurBöyle bir yaklaşım ancak iki boyutlu bir paralel evren modeli ile sağlanabilir.

Modern bilimsel yaklaşımlar, paralel evrenlerin varlığına, hatta gerekliliğine dikkat çekiyor.Dördüncü bir boyut kavramı paralel evrenlerin nerede olabileceğine ilişkin bazı ip uçları veriyor.Özellikle Einstein 'ın bu tür evrenlerin karadelikler aracılığıyla nasıl birbirine bağlanabileceğine ilişkin bazı ön bilgiler ortaya koyduğu biliniyor.Aslında paralel evrenler bir dördüncü boyutta aynı uzayda aynı yerdedirler.Fakat araya bir zaman duvarı girmiştir.Paralel evrenler birbirlerine değmeden sonsuz tabakalar şeklinde bir kitabın sayfaları gibi üst üste dizilirler.Paralel evrenler ve kendi evrenimize ait farklı zaman tabakaları(Geçmiş, Şimdi, Gelecek) bu dördüncü boyutta birbirleri içerisine geçerek bir kitabın sayfaları gibi dizilmişlerdir. Flatland 3 boyutlu oluyor Flatland'i oluşturan iki boyutlu kağıt tabakasının üzerine ağırlığı olan bir nesne koyalım. İki boyutlu kağıt bu nesnenin ağırlığından ötürü hemen buruşacak ve şekli bozulacaktır.Dolayısıyla iki boyutluluğunu yitirecek, buruşuk bir yüzeyi olmasından ötürü, üçüncü bir boyut, yani derinlik kazanacaktır.

Böylece bu yeni üç boyutlu mekanda kütleçekimi denen etki oluşacaktır.Flatland, çukurlaşmasına rağmen yine Flatland olmaya devam edecektir.Fakat şu farkla ki, Flatlandliler bu kez meyilli bir yüzey üzerinde yolculuk yapacaklardır.Buradaki çukurlaşma, hemen akla bir karadelik getiriyor.Bir karadeliğin Flatland'de olduğu gibi üzerinde durabileceğiniz bir yüzeyi yoktur.Sadece nesneyi daha derinlere çeken olağanüstü bir çekim gücü vardır.Flatland'in bir karadeliğe yaklaştığını varsayalım, ne olacaktır o zaman? Flatland'in iki boyutlı evreni karadeliğin çekim etkisine girdiğinde, giderek küçülmeye ve bükülmeye başlayacaktır.Sanki bir huninin kenarlarından içeriye doğru, bir tünele doğru kayıyor gibi olacaktır.

Einstein-Rosen Köprüsü Einstein ve yakın çalışma arkadaşı Nathan Rosen'in bu karadelik tünellerini matematiksel olarak kabül ettikleri ve inceledikleri biliniyor.Einstein ve Rosen, bu çalışmalarının sonucunda şaşırtıcı bie şey keşfettiler: Karadelik tünellerinin dibi yoktur.Burada, uçlarından birbirlerine bağlı iki huni söz konusudur.Birleştikleri nokta, tünelin ''boğaz'' kısmını oluşturur.Dolayısıyla tünelin bir ucundan giren bir nesne, merkezdeki ya da boğazdaki olağan üstü çekimin etkisiyle, tünelin öbür ucundan dışarı fırlatılır.Öyleyse öbür yanda ne vardır?Öbür yan, yeni bir evrendir, ilkinden tamamıyla farklı bir evrendir bu! İşte bu iki evreni birbirine bağlayan tünele Einstein-Rosen Köprüsü adı verilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
FaLLén *
GraFiKer
GraFiKer
FaLLén *


Mesaj Sayısı : 3301
Rep Gücü : 5992
Rep puanı : 28
Kayıt tarihi : 02/07/08
Yaş : 29
Nerden : OrDn BurDn BirasDa ŞurDan xD

Dikkat : Fen BilimLeRi>Fizik> 5189

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left2595/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (2595/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left2600/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (2600/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left2590/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (2590/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimePtsi Mart 30, 2009 6:07 pm

Emeğine Sağlık Valla o kadar uğraşmışsın x)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.angelogirl.blogcu.com
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimeÇarş. Nis. 01, 2009 1:36 pm

önemli deqil cnm
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
DaRqhness quench
Süper Moderatör
Süper Moderatör
DaRqhness quench


Mesaj Sayısı : 560
Rep Gücü : 1493
Rep puanı : 0
Kayıt tarihi : 31/01/09
Yaş : 31
Nerden : isTanbuL

Dikkat : <marquee>DiqqaD BéN qéLDimm</marquee>

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left495/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (495/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left500/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (500/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left490/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (490/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimeÇarş. Nis. 01, 2009 8:51 pm

emeqine SaqLıq DaDLuumm ama FiziK Hic Sevmiom ßn yhaa.... Rolling Eyes
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
BLacK White
Uzman Moderatör
Uzman Moderatör
BLacK White


Mesaj Sayısı : 3730
Rep Gücü : 12491
Rep puanı : 27
Kayıt tarihi : 30/06/08
Yaş : 28
Nerden : SssSammSssSuN

Dikkat : Küçük OsmanCık .d

Güç Sistemi
Başarı Puanı:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3150/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3150/10000)
AktifLik:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3200/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3200/10000)
GüçLüLük:
Fen BilimLeRi>Fizik> Img_left3175/10000Fen BilimLeRi>Fizik> Empty_bar_bleue  (3175/10000)

Fen BilimLeRi>Fizik> Empty
MesajKonu: Geri: Fen BilimLeRi>Fizik>   Fen BilimLeRi>Fizik> Icon_minitimeÇarş. Nis. 01, 2009 10:10 pm

Fen BilimLeRi>Fizik> 709587 önemli değil
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://happyworld.forumn.biz
 
Fen BilimLeRi>Fizik>
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Herşey Gülümse(t)mek İçin...:)) :: » ● » Düşün BaKaLım x) « ● « :: BunLarı BiLiyor musunuz ?-
Buraya geçin: