İstanbul’da suç almış başını yürümüş; kapkaç, soygun, kaçakçılık, dolandırıcılık gibi adi suçlar günlük hayatın bir parçası olmuştur. Giderek bir “suç şehri” haline dönüşen İstanbul’u kurtarmak için, “Adanalı”yı, yani Organize Suçlar şubesi başkomiserlerinden Yavuz’u (Oktay Kaynarca), İstanbul’a geri çağırmaktan başka çare kalmamıştır.
Maraz Ali (Mehmet Akif Alakurt), İstanbul’un en büyük suç çetesinin lideridir. Dışardan bakıldığında, İstanbul Ulus’da, aynı anda beş altı araba yıkanabilen, üstü açık bir araba yıkama yerinin sahibi gibi görünen Maraz Ali, gerçekte, özel yetiştirdiği elemanlarıyla şehirde dönen her türlü hırsızlık, kapkaç ve soygun olayının yüzde seksenini gerçekleştirmektedir. Bugüne kadar hiç kimse Maraz Ali’yi içeri tıkabilecek tek bir ipucu, delil veya suçüstü yakalayamamıştır.
Adanalı’nın kontrol edilmesi imkansız bir polis olduğunu bilen İstanbul Emniyet Müdürü, teşkilatın en parlak üyelerinden olan İdil’i (Selin Demiratar), Adanalı’nın üzerine müdür tayin eder. Akademiden birincilikle mezun olmuş, en az üç dört yabancı dil bilen, yasalara ve kurallara saygılı İdil yeniliklere açık, batılı düşünen bir kadındır. Başka bir deyişle Adanalı’nın tam zıttı bir karaktere sahiptir.
Adanalı’nın geri dönüşü ile sadece şehrin dört bir yanına korku salan azılı suçlular değil, tüm İstanbul Emniyet Teşkilatı da tedirgin olacaktır. Herkes, bu hiç emir ve söz dinlemeyen, asi, çabuk öfkelenen, girdiği her mekanı yerler bir etmeden çıkmayan Adanalı, suçluların peşinden koşarken; Adanalı’nın amir ve müdürleri de onun peşinden koşmak zorunda kalacaklardır. Aslında “kanun adamı” Adanalı ile “suç adamı” Maraz Ali, aynı mahallede büyümüş, iki kan kardeşidirler ve ikisinin de İdil’e olan ilgisi ilişkilerinin başka boyutlara taşınmasına neden olacaktır.