Yine bir gece ve yine evimin balkonundayım. Canım; biri birini sürükleyen duygular arasında hayat çekişirken bedenim; döktüğüm gözyaşlarında çekmiş olmalı ki ruhumu içine bir türlü sığdıramıyordum. Aslında tamam olan her şeyimden habersiz hayata eksik bakışımın eksikliğini düşünüyorum. Bulunduğum dar alanı çevreleyen demirler arasında var olduğuna inandığım tımarhaneye sadık bir tavırla başımı kendime doğru toparladığım dizlerime darmadağınık yaslamış içinde kapana kıstırılan üç harfin; akıldan aptallığıma hayalden gerçeklerime kendini çarpıp durmasına engel olmak için hayata açılan bir çıkış arıyordum. Yok bir halde ve varlığın vücudundan habersiz güya kendimleyim. Güya yangınlarda güya hasretteyim...
Etrafımdaki bütün cansız maddelerden daha ölü bakan gözlerime temas eden o şey; evet size anlatamayacağım o şey olmasaydı bütün bir geceyi şizofren olarak sabaha ulaştıracak belki bir ömür aynı manzarayı tekrar ve tekrar yaşamaktan kendimi alıkoyamayacaktım. İrkilip korkuyla yatağıma koşuyorum. Yorganımın karanlığına saklanmakta bulduğum çözüm kaçarken ardımda bıraktığıma inandığım o şeyi daha fazla yakınlaştırmıştı bana. Çaresizliğim kediye çevirdiği korkaklığımı aslan misaline yaklaştırmakla kalmamış ellerime bıraktığı mazoşist duyguları parmaklarıma ulaştırmayı da başarmıştı. Kanatırcasına yüzümü keşfetmekle meşgul olmaya çalışıyor fakat bir türlü o şeyden kurtulamıyordum. Derken korkular arasında korkaklığımla uyuyakalıyorum. Sabah uyanır uyanmaz etrafıma uzun ve derin bakışlar yollayarak bulunduğum yerin korkulardan arınmışlığını teyit etmekle meşgul olsam da yatağımdan çıkmaya bir türlü cesaret edemiyordum. Bütün umudumu perçinlediğim ALLAH kelamıyla ayağa kalkıp balkona koşuyorum. Defterimi elime alıp bütün bir gece yazdıklarımı okuduğum anki yüz ifademi sayfaya sığdıramayışımı anlarsınız umarım. Lakin akşamdan kalma duyguları da üstüne eklersek tam bir dehşet havası içinde olduğumu söyleyebilirim. Beyaz sayfalara sığdırdığım cümlelerin nasıl yazıldığını o günden sonra ne hatırlayabilmiş nede bu sualden kendimi alıkoyabilmişimdir. Aslında bu manzarayı seyredişimden bir saat sonra telefonuma düşen mesaj her şeyi apaçık anlatmaya yetiyordu yetiyordu da; ben bu anlamak dediğiniz şeyin kabuğuna sığmayı da başaramıyordum. Başaramadım da... Çünkü bu buhranımla eş saatte onu ebediyen kaybettiğim gerçeği vardı ortada. O satırların hatırası kadar yalnızlıktan başka hiçbir şeye ulaşamıyordum artık. Her çıktığım yolun sonunda bulduğum yalnızlık; ve hep o yalnızlık....
Derken gözlerimi tekrar sayfama uzatıyor ve yaşananlarla yazdıklarımın arasındaki tevafuku düşünüyorum. Ahhh o cümleler; o cümleler yok mu? Topu topu iki üç satır ve toplam on iki kelimeydi şuursuzluğumdan düşen...: ‘'Hayat sevgi ve ölüm... Mezar ve körpe gelin... Ak duvak beyaz kefen... Sabırsızlığımız Oy...''